Her 3 Temmuz geldiğinde bir karamsarlık ya da ifade edemediğim duygular kaplar içimi.

Zira, futbolun içinde bulunmuş, mesleğinde 43 yılı gazeteci olarak geçirmiş biri olarak Türk adaletine ve insanına nasıl kumpas kurulduğunun dayanılmaz karamsarlığı çöker üstüme.

Öyle böyle değil!

Kâbus gibi.

Hem de ne kâbus!

Unutanlar için hatırlatalım.

Türk yargısı içine çöreklenmiş FETÖ’cü teröristlerin (Hakim, savcı, asker, polis, yardakçı, yaltakçı ve piyonlar) Ergenekon ve Balyoz başta olmak üzere sözde Şike-Çete davası ile süren operasyonlarının yaşattığı aymazlığın unutulmamasının elzem olduğu için kaleme alıyoruz bu yazıyı.

Heyhat…

Aradan tam tamına 12 sene geçmiş.

3 Temmuz Şike davası, 2011 yılında Türk futbolunda ortaya çıkan ve bazı futbol kulüplerinin yöneticileri, futbolcuları ve hakemler arasında sözde yapılan anlaşmalar sonucunda yine sözde maç sonuçlarının manipüle edildiği iddialarını içeren bir davadır. Davanın adı, 3 Temmuz 2011 tarihinde başlayan polis operasyonuyla ilişkilendirilmişti.

Siyasal iktidarın sorgusuz sualsiz desteklediği, yardakçı-yandaş basın-yayın kuruluşlarının etik ilkeleri auta ya da taca attığı bu davada hesaplar tersine dönünce “aldatıldık” söylemleri ile kendi kendilerini aklamaya çalıştıkları bir dava idi.

İddianameye göre 16 numaralı sanık olarak yargılandığın dava da tüm manipülasyonlara rağmen yıllar sonra beraat etmeme rağmen masum insanların üzerine yapıştırılan yaftanın halen daha kaldırılmamış olması iktidar ve adaletin geçen bunca seneye rağmen bir arpa boyu ilerleyemediğinin göstergesidir.

Adalet ben yaptım ya da karar verdim doğru olmamalıdır!

Madem davanın hakimleri, savcıları ve kumpası kuran güvenlikçileri şu an ters köşe olmuş pozisyonda kodeste ve dahi kaçak iseler haksız yere cezaevlerinde yatanlara, sabahın köründe evinden alınıp boy boy fotoğrafları çekilerek suçlu addedilenlere bir özür çok görülmemelidir.

Kaldı ki bu dava tıpkı Ergenekon, Balyoz başta olmak üzere benzerleri Türk adalet tarihinde kara bir leke olarak yerini almıştır bile.